Utanç duygusu psikoterapi sürecinde farklı şekillerde ortaya çıkar ve çoğu zaman suçluluk ile birlikte anılır. Utanç kendinizi iyi hissederken herhangi bir şey bu iyi hissetmenizin önüne geçtiğinde azalan heyecan ile birlikte ortaya çıkar. Bir nevi coşkunun dizginlenmesi, ketlenmesi gibi bir durumdur. Yani tadınızın kaçması kısaca. Utanç duygusu boşluğa düşme, kapanma, etkileşime girmeyi reddetme ve dissosiye olma(kopma/çözülme) yoluyla da gizlenir.
İnsanlar toplum içinde çıplak görünmüşler ya da kontrollerini kaybetmişler gibi deneyimlediklerinde de utanç hissederler. Benlik değeri bağlamında “olduğum kişi iyi değil”, “kabul edilebilir değilim” in tanıdık acısı olarak tanımlanabilir. Utanç yaşayan kişi dikkate ya da sevgiye layık olmadığını hisseder ve gerçekte olduğu gibi görülürse reddedileceğinden korkar. Psikoterapi sürecinde utanç yaşantılar yoluyla ilişkilerdeki problemler ile gelir; bir öteki ile ilişkilenme bağlamında atılamayan adımlar, ilişkiyi sürdürme konusunda yaşanan zorluklar ve kendi ile ilişkisinde utancın en uç biçiminde “var olma utancı” ile birlikte kendiliğini reddeden öznenin derin acısına doğru yol aldıkça konuşulur hale geldikçe katmanlar açılmaya başlar. Spinoza’nın bu konuyla ilgili katkısını paylaşmak isterim; duyguyu farkındalık ile birlikte simgeleştirmenin duygunun bir tutku(bizi kontrol eden bir şey) olmaktan çıkması açısından ne kadar yararlı olduğunu vurgulamıştır. L. Greenberg’in de dediği gibi bir yere varmadan ordan dönemezsiniz. Utancın kökenine varmadan acıyı hissedip bu utancı sahiplenemezsiniz.
Utanç kimi zaman çocuğun coşku halinde kendini göstermek üzere çabalayan ve onu görmezden gelen ebeveynlerin varlığında kimi zaman geçmişteki kötü muameleler ihmal ve istismar yaşantılarında ya da güvensiz bağlanma deneyimleri sonucu gelişebilir.
Utancı yaşamak öfkeyi yaşamaktan daha zordur bu sebeple çoğu zaman öfke utanca karşı bir koruma görevi üstlenebilir. Öfke dikkati acıdan uzaklaştıran bir duman olabilmektedir. Psikoterapi süreci duyguların, çağrışımların, anıların, rüyaların dile dökülmeye başlamasıyla iç dünya karanlık ve kaçılması gereken bir yer olmaktan çıkarak danışanın gerçek kendiliğine doğru yaptığı bir yolculuğa dönüşür. Bu yolculuk acı barındırır bu acıdan kaçmak gece korkularını besleyen ne olduğunu bilmediğin hayaletlerden kaçarak geçirdiğin bir ömür misali bana kalırsa
gece ona yüklediğin anlam kadar gece
Leslie S. Greenberg, Psikoterapide Utanç ve Öfke, Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları, 2024